Pazartesi , Ekim 7 2024
Home / Araştırmalar / İbn-i Haldun’un Eğitim, Siyaset, İktisat ve Metodoloji Görüşleri

İbn-i Haldun’un Eğitim, Siyaset, İktisat ve Metodoloji Görüşleri

İbn’i Haldun’un ekonomi, eğitim, siyaset ve metodolojisi hakkında yaptığım Ekim 2017 araştırma çalışmamı sizlerle paylaşıyorum.

Format biçimi 3 sayfayı geçmemesi yönünde olduğu için böylesine bir düşünürün böylesine geniş düşüncelerini 3 sayfaya sığdırak zorunda kaldım. Ama yine de okunası bir yazının ortaya çıktığını düşünüyorum.

Yazdığım gibi aynen ekliyorum. Keyifli okumalar…

 

İBN HALDUN’UN HAYATI
İbn Haldun 27 Mayıs 1332 yılında Tunus’ta doğdu. Bir çok devlet ve bilim adamını yetiştirmiş bir ailenin çocuğuydu. Babası o bölgenin önemli bilim adamlarındandı. Eğitimine küçük yaşlarda başlayan İbn Haldun, ilk önce Kuranı ezberledi. Yirmi yaşına gelinceye dek bir çok alimden hukuk matematik, edebiyat, mantık, tefsir, hadis ve gramer dersleri aldı. Babasını kaybedttikten sonra devlet idareciliğine geçen İbn Haldun siyasi istikrarsızlıklar sonucu değişik ülkelerde ikamet etti. Fas, İspanya ve değişik İslam ülkelerinde farklı idarecilik görevlerinde bulundu. Bu arada kendi ailesini de kaybeden İbn Haldun bir kenara çekilerek El-iber adlı yedi ciltlik tarih kitabının girişi ve birinci kısmı mahiyetinde olan Mukaddime’de tarihi sosyal olayları inceleyerek değişik metotlar ortaya koydu. 18 Mart 1406 yılında da Kahire’de vefat etti. (Husrı 2001:72-93)

– İbni Haldun’un Eğitim Anlayışı

İbni Haldun, “İlim ve öğretim, insan toplumları için doğal bir durumdur” diyerek kentlilerin eğitimden yararlanma açısından daha şanslı oldukları belirtmiştir. Her nerede medeniyet ifşa ederse orada ilim gelişir. (FAHRİ, ÜLKEN,1940:209).

Öğretmenlerin ücretlerinin kendi yaşadığı zamanda yetersiz olduğunu savunmuştur. İmam müderris öğreticilerine yeterli ücret verilmemesinden yakınmıştır. (TEZCAN, 1993:206).

Bilimlerin çeşitleri olduğunu ve bu bilimlerin de birtakım kısımları olduğu belirtmektedir. Haldun’a göre halkın öğrendiği ve öğrettiği ilimler iki sınıftır.

Doğal bilimler(akli) kısmını hikmet ve felsefe oluşturur. İnsanlar bu bilimlerin konularını, kanıtlarını inceleyip anlayabilirler. İkinci kısım; bilimler öğrenilirken akla dayanılmaz. Bunların temel dayanağı Şer’î kanıtlardır. Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve ilahiyat gibi bizzat kendilerinin bilinmesi istenilen bilgilerdir. (TEZCAN, 1993:207).

Diğerleri, Arap dili, aritmetik ve şer’î bilgilerle, mantık gibi felsefî bilgilere yardımcı olan bilgilerdir. Her bilimin öğretim, yöntem ve kavramlarının farklılığına da dikkat çekmiştir (TEZCAN, 1993:207).

İbni Haldun’ göre Felsefi ve akli ilimler dört ana grupta toplanırlar. Bunlar; Mantık, Matematik, Tabiat Felsefesi veya Tabiat ilimleri, Metafizik veya İlahiyat. Bu dört gruptan bir kısmı kendi içlerinde bazı daha alt ilim dallarını içermektedir. Mesela matematik içine aritmetik, geometri, müzik ve astronomi girmektedir. Tabiat ilimleri içerisine tıp, ziraat vb. girmektedir (ARSLAN, 1997:345).

Çocuk eğitiminde de göz önünde bulundurulması gerekli bir takım ilkeler ileri sürmüştür. Öğrenciye Sert Davranışın Zararlı Oluşu, Öğretimde Sıra Takip Etmek, Geziler, Özel dersler çocuğun öğrenmesini kolaylaştırmaktadır. Kendisi ezberciliğe de karşı çıkmıştır.

Haldun, herkes neye yetenekli olarak yaratılmışsa onu kolayca öğrenir der. Daha çok, gerekli bilgiyi vermek gerektiği inancındadır. Çocuğa duygularına hitap eden örnekler verilmelidir. Bir konuyu iyice öğretmeden diğerine geçmemelidir. Çocuğa öğüt yerine iyi örnekler vermelidir. Ana, baba ve öğretmen, çocuklara yasak ettikleri şeyleri yapmamalıdırlar. (TEZCAN, 1993:4-5-5-7)..

– İbni Haldun siyasal görüşleri

Siyasal iktidarın yapısı ve kullanılış biçimiyle ilgili bir kavram olan siyasal sistem, otorite ya da iktidar içeren yerleşik ve belli kurumsallaşmış insan ilişkileri kalıbıdır. (Şaylan, 1981: 5).

İbn Haldun’a göre (2009: 204-209) “ümran”, ‘‘toplumla kaynaşmak ve ihtiyaçları gidermek maksadıyla şehire inmek ve orada birlikte ikamet etmek olarak tanımladıktan sonra birlikte yaşamanın sebebi olarak da maişet temininde yardımlaşmayı’’ göstermektedir. İbn Haldun’un düşünce sisteminde kültür ve medeniyet kavramlarının her ikisini de kapsayan geniş bir anlamda kullanılan ‘‘ümran’’ hem bedeviliği, hem hadariliği kapsamaktadır. Ümran ilmi insanlığın askerî, siyasi, idarî, ekonomik alanlarda yaptığı gelişme, ilerleme ve değişmelerin nedensellik ilişkisi içinde incelenmesi olarak anlaşılabilir (Hassan, 1982: 300)

İbn Haldun’un Ümran ilmi içerisinde siyaset teorisinde kullandığı üç temel kavram;

“Devlet, Asabiyet, Riyaset-Mülk”

İbn Haldun insan türü için toplumsal hayatı zorunluluk olarak görürken (2009: 213) aynı zamanda beşeri ümranın tanziminde de siyaseti mecburi bir kurum olarak görmektedir (İbn Haldun, 2009: 571) Ona göre şer’î hükümlere tâbi olan ilk Müslümanlarda metanet bozulmamıştır. Bu şer’i hükümlere gönülden itaat vardır. Hadari (şehirleşmiş, kentli) toplumlarda insanlara uygulanan kanunî hükümler insanların metanetini bozar.  (İbn Haldun, 2009: 332).

İbn Haldun, siyaset biliminin temel inceleme konularından olan “devlet”i canlı bir varlık gibi kabul etmektedir. Ona göre devlet de insan gibi doğar, büyür, gelişir ve gerekli önlemler alınmazsa yıkılır ve yerine yeni bir devlet kurulur. Devletlerin geçirdiği beş aşama bulunmakta ve bunlar sırasıyla zafer, istibdat, ferağ, müsalemet (huzur, barış) ve israf olarak adlandırılmaktadır

‘‘Zafer’’  hâkimiyetin ele geçirildiği fakat devlet teşkilatının henüz tamamlanmadığı devredir.

‘‘İstibdat’’ dönemi, Burada artık kurum ve kurallarıyla bir devlet vardır .

‘‘Ferağ’’ dönemi, rahatlık ve sükunet çağıdır. Gösterişin, ilimlerin, sanatların geliştiği dönemdir.

Dördüncü dönem ‘‘müsalemet’’ (huzur) devresidir. Bu dönemde kanaat ve barış hâkimdir.

Beşinci dönem ise ‘‘israf’’ çağıdır. Devlet yavaş ya da birden gelen bir sona doğru ilerlemeye başlar. Görevler, ehil olmayanlara dağıtılır. Ordu bozulur. Zevk düşkünlüğü arttığı için gelirler giderleri karşılayamaz. Düşman devletler cesaretlenmeye başlar (İbn Haldun, 2009: 399-401

İbn Haldun’a göre “asabiyet”, akrabalık ilişkileri soy bağı ile birlik duygusunun yanı sıra aynı zamanda ortaklaşa yaşayış ve örgütlenmenin doğurduğu bir davranış biçimidir. İbn Haldun’un düşünce sistemine göre asabiyet, duygu birliğinden başka bu duyguyu harekete geçiren kollektif bir eylemliliği de ifade etmektedir. Devleti güçlü kılan, asabiyeci dayanışma olduğuna göre devletin çöküşü de ancak asabiyenin çözülmesi ya da daha güçlü bir asabiyenin ortaya çıkışı ile mümkün olabilir (Öztürk, 2008: 189-190)

İbn Haldun’a göre siyasal örgütlenmede ‘‘riyaset’’ (başkanlık) ve ‘‘mülk’’ (hükümdarlık) vardır. Riyaset, geniş bir siyasi ve bürokratik yapıya sahip olmayan, daha açıkçası devlet teşkilatı bulunmayan bir yönetimdir. Başkan olan otorite sahibidir, onun emir ve yasaklarına gönüllü itaat asıldır. Reisin siyasal ve hukuksal kurumları ve gücü olmadığından,  kararları toplumun ikna ve istişaresi ile alır. Başkan, eşitler arasında birinci konumdadır. Haldun’da başkanlık yatay otoriteyi; hükümdarlık (mülk) şeklindeki devlet yönetimleri ise dikey otoriteyi temsil etmektedir (Kozak, 2012: 167).

Siyasal Sistem Sınıflandırması

Siyasal sistemler sınıflandırması yaparken İbn Haldun şu ölçüleri kullanmıştır.

  1. İktidar dinî kurallara mı akla mı dayanmaktadır?
    2. Halkın uhrevî menfaatlerini mi, dünyevî menfaatlerini mi esas almaktadır?
    3. Halkın maslahatlarını mı sultanın maslahatlarını mı gözetmektedir?
    4. Yönetim adalete dayalı bir yönetim midir yoksa keyfîliğe dayalı bir yönetim midir?

Mülke Dayalı Siyasetler (Aklî Siyasetler):
Siyasetin mülke dayalı oluşu onun hilâfet dışı ve güce dayalı oluşunu; aklî oluşu da dinî-şer’î  oluşunu ifade etmektedir. Dursun’a (2012: 62) göre ise o, şeriata dayanan hilafetin güce dayanan (mülk) devlete olan üstünlüğünü savunmuştur.

İbn Haldun’a (2009: 421) göre mülke dayanan siyasetlerin uygulanma biçimi değişebilir. Uygulanma biçimine göre mülk siyasetleri ikiye ayrılmaktadır:

  1. Tabiî Mülk: Yöneticinin halkı garaz ve şehvetin (yani belli bir maksat ve arzunun) icabına göre sevk idare etmesidir.
  2. Siyasî Mülk: Dünyevi maslahatların celbi ve zararların defi hususunda aklî düşüncenin gereğine göre tüm halkı sevk ve idare etmektir. İbn Haldun (2009: 421), siyasi mülkü de ideal yönetim olarak görmez, kötü olarak niteler ve eleştirir. Eleştirisinin sebebi, bu yönetimde Allah’ın nurundan başka olan bir şeyle idare işine bakılmış olmasıdır.

Dine Dayalı Siyaset (Hilafet):

İbn Haldun yönetilenlerin her iki dünyadaki iyilikleri için başka bir yönetim biçiminin gerekli olduğu sonucuna ulaşmaktadır ki bu da ‘‘şer’î yönetim’’i uygulayan ‘‘hilafet’’ ya da ‘‘imamet’’tir. Hilafet, halkın ahiret işlerinde ve ahirete uzantılı dünyaya ilişkin çıkarlarında doğrudan şeriata göre yönetilmesidir (İbn Haldun, 2009: 421-426).

Çünkü sonu ölüm ve yok oluş olan bu dünya hayatı ona göre abes ve batıldır. Şâri nelerin maslahat olduğunu bilmekte ve kulların ahiretteki kurtuluşlarını gözetmektedir.

İbni Haldun iktisadi görüşleri
İbn Haldun’a göre ihtiyaçları karşılamak için birşeyler üretmek, iktisadi faaliyette bulunmak insanların vazgeçemeyeceği en temel, zorunlu ve tabii bir faaliyettir. ( Boulakia 1971:1106) Farklı üretim tarzlarının ve ekonomik ilişkilerin değişik sosyal yapılar oluşturduğunu ve etkileşim sonucu insan kişiliklerinin de nasibini alarak bu iktisadi faaliyetler sonucu şekillendiğini de ortaya koyar.(Kozak 1984: 209) “Allah insanı yaratmış, gıdasız yaşaması ve hayatını devam ettirmesi mümkün olmayacak sürede ve biçime koymuş, fıtratı ile gıdasını aramaya ve kendisine tevdi edilen kudret ile bunu elde etmeyi ona belletmiştir.”(Haldun 2004 1.C:213) İbn Haldun’a göre üretimin ve kazancın ana kaynağı insan emeğidir.(Haldun 2004 C.1:380)
İş bölümü sayesinde her şehir kendine has bir mal ve hizmette uzmanlaşır ve düşük maliyetli kaliteli üretime geçer. Bunun sayesinde diğer şehirlere üstünlük sağlayanlar, taşıma giderleri ve diğer maliyetleri göz önünde bulundurarak, başka şehirlerde ticarete girişirler ki bunun sayesinde ülkenin refah ve zenginliği artar. Uluslar arası işbölümünde yurttaşların becerileri temel faktördür.(Özel 2006,Oweiss 2003)
İbn Haldun malın değerinin emek miktarına eşit olduğunu söyler. Kazanç emeğin değerinden ibarettir. Elde edilen değerin para ve ya diğer madenlerden değil sadece emek değerinden teşkil ettiğini ifade eder. İbn Haldun para olarak, daha doğrusu değer ölçüsü olarak gümüş ve altını görmüştür. Herkes tarafından kabul görecek bu iki madenin değerlerinin sabit kalması ve onları basacak kurumun da siyasi ve ekonomik dalgalanmalardan etkilenmemesi gerektiğini ve tek dünya parasını savunur. Malların fiyatları arz ve taleple belirlenirken tek istisna altın ve gümüştür. Bütün diğer mal ve hizmetler piyasada ki fiyat dalgalanmaları sonucu belirlenir. Talebin artmasına bağlı olarak fiyatların yükselmesine, azalması ise fiyatların düşmesine yol açar. (Özel 2006, Boulakia 1971:1111)

Fiyatları etkileyen unsurlar arasında ülkenin zenginliği ve bölgenin refah düzeyi, nüfusu, devletin piyasada bulunup bulunmaması gibi değişik faktörleri belirtir (Oweiss 2003)
Malın fiyatı ücret, kâr ve vergiden oluşur. Bu unsurların fiyatı arz ve talebe göre belirlenir.(Boulakia 1971:1111)
İbn Haldun kâr ile ilgili olarak tüccarların ahlaki prensiplerin dışına çıkabileceğinden korkar. Fakat ahlaki değerlere uygun ticareti meşru görür. İbn Haldun’a göre ücretler, kâr ve vergilerin dengede olması gerekir. Aksi takdirde ücretler fazla düşük olursa ekonomi depresyona girer. Talep azlığı oluşur. Fazla yüksek olursa enflasyon ortaya çıkar. Kârın düşük olması girişimcilerin sermayelerini yenilememe ve arttırmama gibi problemlerle karşı karşıya kalmaları, kârın yüksek olması ise enflasyonun girişimcilere zorluk oluşturmasına sebep olur. Vergilerin düşük olması ise devlet hizmetlerinin sekteye uğramasına, yüksek olursa da girişimcilerin yatırımda bulunmasını engeldir.(Özel 2006)

İbn Haldun’a göre devlet asker ve diğer devlet görevlilerine dağıttığı maaşlar yoluyla iktisadi hayatın ve üretimin gelişmesinde devlet harcamaları teşvik edici ve yönlendirici bir unsur olarak görür.(Haldun 2004 C.2: 74,75)
İbn Haldun paraların hazinede toplanıp biriktirilmesine karşıdır. O bunun ekonomik faaliyetleri daraltıp üretimi azaltacağı ve sonunda tüm halkı ve devleti iktisadi bakımdan zayıf düşüreceği kanaatindedir. Ona göre servet saklanarak değil harcanarak artar. İbn Haldun’un devletin görevlerini son derece geniş tuttuğu, sosyal devlet, anlayışına uygun bir şekilde her alanı devletin faaliyet gözetim ve denetim altına aldığı görünmektedir. Bu devlet halkın refah ve mutluluğunu sağlamakla görevli ve sorumlu sayan geleneksel devlettir. (Kozak 1984:166)
İbn Haldun, devletin bizzat iktisadi faaliyette bulunarak ticaret ve tarımla meşgul olmasına karşı çıkmaktadır. Devletin ticaretle uğraşması eşya fiyatlarının yükselmesine yol açar. Sonunda bu işten devlette zararlı çıkar (Haldun 2004 C.1:63,67). Kısaca İbn Haldun özel teşebbüssü esas almakta devletin ve devlet ileri gelenlerinin bizzat iktisadi faaliyet yapmalarına karşı çıkmaktadır. (Kozak 1984:68). Ona göre devlet denetim ve düzenleme görevlerini yürütmekle yetinmelidir.
İbn Haldun a göre iktisadi kalkınmayı etkileyebilecek faktörler:
Siyasi istikrar, Güven ortamı, İhtisaslaşma, Emeğe dayalı üretim, Ahlaki değerlerdir. Bunların sonucu söz konusu dinamikleri bilgi ve tecrübe ile aktif hale getirip girişimci anlayışın ortaya çıkmasıdır.
                – İbni Haldun Metodoloji
İbn Haldun iktisadi ve sosyal konularda bütünsel bir bakış ile dini ve ahlaki değerleri merkeze alarak aklın ve bilimin tüm imkanlarını kullanarak dengeli bir yaklaşım metodu izlemektedir.
“İnsanların içinde yaşadıkları fiziki ve sosyal çevre, iktisadi faaliyetleri onların karakter ve mizaçlarını dolayısıyla kişilerin psikolojik özellikleri sosyal ve iktisadi yapıya etki eder.”(Haldun 2004,C.1:?)
“İktisadi faaliyetlerin gelişip, zenginliğin artması toplumda adalet ve güvenliği sağlayacak güçlü bir devletle mümkün olabilir. Diğer yandan devletin güçlü olması da vergi gelirlerinin fazla olmasına buda iktisadi faaliyetlerin gelişmesine bağlıdır.”( Haldun 2004 C.1)
İbn Haldun’un metoduyla ilgili başka bir tespit de İslami görüşlerle olan uygunluğu ve paralelliğidir. O iktisadi ve sosyal olaylara dini temel olarak almakta ve açıklamaktadır. Bunu mükemmel bir uyum içinde yapması pozitivist düşünce yapısından uzaklaştırır. Sadece olayların sebeplerinde kalmaz, sebepleri sebeplerin sebebine bağlar.(Kozak 1984:221)

Sonuç olarak 14. yüzyıl İslam düşünürlerinden  İbn Haldun’un yöntemi büyük ölçüde gözlem ve gerçekçiliğe dayanmaktadır. İbn Halduna göre en iyi yönetim ancak ve ancak yönetilenlerin hem dünya hem de ahiretlerini düşünerek uygulanan yönetimdir. Bu da ancak İslâmî yönetim olabilir. Çünkü Allah kullarının hem dünya hem ahiret çıkarlarını en iyi bilen ve buna uygun yasalar koyandır.

İbn Haldun tarih iktisadi hayat din siyaset ekonomi eğitim ve daha bir çok konuda tespitte bulunmuştur. İnsanların iktisadi faaliyetten ayrı olarak düşünülmesinin imkansız olduğunu, diğer canlılardan üretimle farklılaştığını belirtir. İnsan ve toplumlar iktisadi hayattan etkilenir. Üretimde ise en önemli nokta işbölümü olarak görülmektedir. İşbölümü sayesinde hem yerel hem de uluslararası değerlere ulaşılmaktadır. Değerin ve emeğin eşit olduğunu, paranın değerlerinin sabit kalması açısından altın ve gümüş olması gerektiğini, ülkenin refahının sadece parayla ölçülemeyeceğini ifade eder. Fiyatların arz-talep sistemine tabi olduğunu refah düzeyi ve nüfusun bunu etkilediğini saymaktadır. Ücret, kar ve vergi arz-talep kanuna göre belirlendiğinden bunlarda görülecek her hangi bir düzensizliğin iktisadi sistemi sıkıntıya sokacağını belirtir. Sosyal Devletin yapacağı harcamaların önemine değinir. Devletin ekonomik hayata müdahalesinin haksız rekabete yol açacağını işaret eder. Devletin düşük vergilerle daha çok kazanca ulaşabileceğini söyler. İktisadi kalkınmanın temelinin siyasi istikrar, güven ortamı, ihtisaslaşma, emeğe dayalı üretim ve ahlaki değerler olduğunu belirtir. Girişimcilik de kalkınmanın en temel dinamiğidir. Metod olarak İslami geleneğe uygun sebep sonuç ilişkisi en önemli unsurlardır.
Kısacası İbn Haldun’un yaptığı değerlendirmeler ve gözlemler siyasete, eğitime, düşünce tarihine, iktisata ve tarihin gelişmesine katkılar sağlamıştır.

 

BETÜL ZER

Ekim 2017

 

 

KAYNAKLAR

ARSLAN, Ahmet (1997), İbni Haldun’un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yayınları, Ankara.

FAHRİ, Ziyaeddin, ÜLKEN, H. Ziya (1940), İbni Haldun, Kanaat Kitapevi, İstanbul.

TEZCAN, Mahmut (1993), Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No: 170, Ankara

DURSUN, Davut (2012), Siyaset Bilimi, 6. Basım, Beta Yayınları, İstanbul.

HASSAN, Ümit (1982), İbn Haldun Metodu ve Siyaset Teorisi, Ankara Ün. SBF Yayını, Ankara.

İBN HALDUN (2009), Mukaddime, Cilt 1, (çev. Süleyman Uludağ), 6. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul.

KOZAK, İbrahim Erol (2012), İş Ahlakı Dergisi, 5 (9), 163-184.

ÖZTÜRK, Armağan (2008), A. Ü. SBF Dergisi, 63 (1), Ankara, 175-206.

ŞAYLAN, Gencay (1981), Çağdaş Siyasal Sistemler, Ankara.
Boulakia, Jaen David C. (1971) “İbn Khaldun: A Fourteenth-Century Economist”
Haldun, İbn (2004), “Mukaddime ­­­­1-2.cilt” (İstanbul:Dergah Yayınları)
Kozak,İ.Erol (1984), “İbn Haldun’a Göre İnsan-Toplum-İktisat” (İstanbul:Pınar Yayınları)
Özel, Mustafa (2006), İSAM-İbn Haldun Uluslararası Sempozyumu Notları-
Satı el-Husrı (2001) “İbn Haldun Üzerine Araştırmalar” (İstanbul:Dergah Yayınları)
 

About admin